ZEYNEP ÇAMCI MİLLİYET RÖPORTAJI |
Zeynep Çamcı Milliyet Gazatesi Röportajı.
Beni Böyle Sev Dizisinin güzel başrol oyuncusu Zeynep Çamcı , Milliyet gazatesine verdiği son röportajı sizlerle paylaşmak istedim.Güzel oyuncunun bu röportajında , tüm içtenlikle korkularını ve istediklerini tamamıyla anlatmış ve okuyanları bir tebessüm kapsıyor.Tüm röportajı tamamını baştan sona kadar okumanızı tavsiye ediyorum.
“Yönetmen gözlerimdeki hüznü görmüş”
Altın Portakal’da “Meryem” filmindeki rolü ile En İyi Kadın Oyuncu seçilen Zeynep Çamcı’yı, yönetmeni Atalay Taşdiken “Leyla ile Mecnun”da beğenmiş: “Dizide çok komik sahneler oluyordu ama hüzünlü sahneler de vardı. Atalay abi de gözlerimdeki hüznü görmüş
Recep İvedik serisiyle tanıdığımız, “Leyla ile Mecnun” dizisinde severek izlediğimiz, son iki sezondur da “Beni Böyle Sev”in inatçı kızı olarak karşımıza çıkan Zeynep Çamcı geçtiğimiz hafta Altın Portakal’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanarak sektördeki yerini sağlamlaştırdı. Çamcı ile ha yağdı ha yağacak bir bayram gününde buluşuyoruz. Benim eteğimle takım gibi görünen kazağı, kafasındaki minik şapkası ile nasıl tatlı, nasıl güzel anlatamam... Her yer o kadar kalabalık ki en iyisi bir banka oturup konuşmak... Sohbet etmeye başladığımızda çok içten ve mütevazı olduğunu da görmüş oluyorum.
Bu arada bu satırlar yazılırken hâlâ devam eden yağmur yağmaya başlıyor. Tatlı tatlı yağan yağmurun altında tatlı tatlı sohbet ediyoruz.
Altın Portakal’da ödül bekliyor muydunuz?
Sonuçta bir olasılık var, o yüzden olur mu acaba diye düşünüyor insan. Ama olur ya da olmaz gibi kesin bir düşünce ile kendimi şartlamadım.
Gerekçeli kararlar okunurken anlamışsınızdır herhalde kazandığınızı...
Evet, açıklanırken çok dikkatli dinledim, o anı hatırlıyorum ama insan çok heyecanlanıyor tabii, ne yapacağını bilemiyor.
Eğer kazanırsam sahneye çıkınca ne derim diye düşünmüş müydünüz?
İnsan küçüklüğünden beri düşünür, herkeste vardır o. Ödül törenlerini izlemeyi çok severim ben de. “Vay böyle konuştu, demek ki böyle denir. Ben ne derdim öyle bir şey olsa?” diye sorular sorardım.
Ama orada insan çok heyecanlanıyor; aklından, kalbinden ne geçiyorsa o çıkıyor ağzınızdan.
“O heyecanla Türkan Şoray’a sarıldım”
Sahneye çıkıp ödül almadan önce Türkan Şoray’a sarıldınız.
O an mı aklınıza geldi bu?
Tabii, hiç öyle bir şey düşünmemiştim. Ayağa kalktım, kalbim atıyor güm güm. Döndüm; beyazlar içinde bir Türkan Şoray gördüm. Koştum ve sarıldım. Çünkü gerçekten çok güzel ve özel bir durum. Festivalin 50’nci yılı, Türkan Şoray jüri başkanı... Küçüklüğümden beri izlediğim bir oyuncuydu. O anki heyecanla gittim, sarıldım.
Kamera arkasında başladınız aslında değil mi?
Sinema-TV öğrencisiyim. Kısa filmler çekiyorduk. Mezun olana kadar figüranlık yaptım, kliplerde, reklamlarda oynadım. Kısa filmler çekerken onlarda birilerinin oynaması gerekiyordu, ben oynadım. Daha
önce de festivallere gitmiştik; Ankara Film Festivali, İstanbul Film Festivali, Altın Koza... Bu sefer benim için çok özel çünkü ilk defa bir uzun metrajla gittim, onun da heyecanını yaşadım. Öğrenciyken festivaller çok önemlidir. Güzel insanlarla tanışırsınız, filmler izlersiniz orada. Bu sefer o dört-beş günlük süreçte orada olamadım.
“Meryem”in yönetmeni Atalay Taşdiken sizi “Leyla ile Mecnun”da izleyip beğenmiş...
Ona çok teşekkür ediyorum gerçekten. Beni o hayalinde yarattığı, senaryosunu yazdığı, kurmak istediği dünyanın içine Meryem olarak yerleştirdiği için... Onunla çalışmak çok güzeldi. “Leyla ile Mecnun”da şöyle bir durum vardı; evet çok komik sahneler oluyordu ama damardan, çok hüzünlü sahneler de vardı. Atalay abi de bakmış ve gözlerimdeki hüznü görmüş. Ben öyle biliyorum en azından hikayeyi. Ondan sonra sete geldi.
Bana senaryodan bahsetti. İsmail Hacıoğlu’nun oynayacağından bahsetti. Ona da çok mutlu oldum ayrıca. İsmail ile çalışmak çok güzeldi. Çok özel bir insan, çok güzel bir oyuncu. Atalay abi hikayeyi anlatınca çok içimde hissettim ve çok istedim. Görüşmelere devam edeceğini söylemişti Atalay abi, birçok kişi ile görüşmüş ama “Aklımda, gönlümde hep sen vardın, sen ol” dedi. Sonra çekime başladık.
Artık Altın Portakal kazanmış bir oyuncusunuz. Bu gelecek planlarınızı nasıl etkileyecek?
Yine aynı şekilde, ödül almadan önceki gibi sevdiğim, kendimi rahat hissettiğim, yapabileceğime inandığım işlerde, birlikte çalışmak istediğim ekiplerle çalışmaya devam edeceğim. Ödül istek ve gönül açısından hiçbir şey değiştirmez.
Zeynep Çamcı Röportaj |
“Hata yapar mıyım diye korkarak yaşanmaz”
Katıldığınız televizyon programlarında, şu an karşımdaki tavrınızla çok rahat ve doğal bir haliniz var. Sanki hata yapmaktan korkmuyor gibisiniz. Aklınıza gelenleri olduğu gibi söylüyorsunuz sanki. Öyle mi sahiden?
Kendi halimdeyim, normalde olduğum gibi... Acaba hata yapar mıyım diye korkarak yaşamak olmaz gibi. Elbette insan korkuyor, korkmaz mı... Ama bu insanı hata yapmaya sürükleyen bir şey olduğu için o düşünceden uzaklaşmaya çalışıyorum.
Televizyon programlarında doğal halinizi çok beğendiler...
Şöyle hissediyorum; bayram ziyaretine gidersiniz, orada da tanıdığınız, sevdiğiniz insanlar vardır, onlarla sohbet edersiniz. Televizyon programında da izleyenler ziyarete gittiğimiz o insanlar; arkadaşlarımız, teyzeler, amcalar... Onun rahatlığı var belki de.
“Çok içlendiğimde gitar tıngırdatıyorum”
Sette değilseniz ne yaparsınız?
Film izlerim. Televizyon izlemeyi çok seviyorum. Gece bile sabah programı izlerim. Canlı yayın izlemeye âşığım.
Gece dışarı çıkar mısınız?
Benim gece çıkmalarım şöyle oluyor; karnım acıkırsa tost yemeye çıkıyorum. Gece hayatı konusunda biraz asosyalim.
Mutfakla aranız nasıl?
Mutfakla aramda bir metrelik mesafe var, üşenmezsem gidiyorum. Çok yemek yapmam. Ama televizyonda yemek programlarına denk geldiğimde hemen
o malzemeleri toparlayıp ecük mecük bir şeyler yaptığım oldu. Canım isterse yapıyorum. Ama mesela toplu yemek yapılıyorsa, “Zeynep sen pilavı yap” dendiğinde o pilav yapılıyor.
Sokakta yürürken insanlar sizi tanır, yanınıza gelir, konuşmak ister. Şöhretiniz o kıvamda mı şu an?
Onu bilmiyorum ama bende genelde şöyle oluyor; “Zeynep naber?” diye yanıma gelip öpüyor biri beni mesela.
O kadar sıcak davranıyor ki... Daha dün oldu mesela “Zeynep!” diye geldi karşıdan, sarıldık falan... Liseden arkadaşım mıydı, ben mi çıkaramadım diye düşündüm. “Diziyi çok seviyorum” diye anlatmaya başlayınca anladım.
O kadar arkadaşı gibi görüyorlar ki beni...
Katıldığınız bir televizyon programında şarkı söylediniz....
Çok seviyorum şarkı söylemeyi. Çocukken de şarkılar, diller uydururdum. Mutfakta, tuvalette, koridorda, her yerde söylüyorum. Evde bir gitar var onu tıngırdatıyorum arada.
Biliyor musunuz gitar çalmayı?
Bilmiyorum da bazen böyle çok içleniyorum, alıyorum elime gitarı, tıngırdatıyorum.
“İstanbul’a geldiğim ilk yıl ağlayarak geçti ”
Çocukluğunuz Bodrum’da geçmiş...
Çok güzeldi. Annemin eczanesi vardı, birçok insan geliyordu. Birçok oyuncuyu da görüyordum orada, insanın hoşuna gidiyor.
|
O zaman aklınızda mıydı oyunculuk?
Tabii ki oyuncu olmayı da istiyordum. İstanbul’a da o şekilde geldim. Önce oyunculuk okumak istedim ama sonra konservatuvarı kazanamam diye korktum. Bir de sinema her kapıyı açan bir dal.
O yüzden sinema okudum ben de. Şimdi aklıma geldi mesela; küçükken eczaneye iki genç gelmişti. Sohbet ederken “Yeşilçam mı Hollywood mu?” diye sormuşlardı bana. “Yeşilçam” cevabını vermiştim. “O zaman, sen Yeşilçam’da olacaksın” demişlerdi. Böyle karaboncuk görünce beni herhalde...
Çok enteresan gerçekten...
Böyle enteresan tesadüfler olmuştur. Ben Bodrum’dayken her yeri dolaşırdım. Bir gün yine böyle dolaşıyordum, yolda ölçüm yapan mühendisleri gördüm. Böyle tripodun üstüne bir şey koyup bakarlar ya, onlardan işte. “Merhaba, hangi kanal?” dedim. “TRT. Seni seçtik, seni oynatcağız. Ama biraz üstünü başını düzelt” dediler. Koşa koşa eve gittim, en güzel elbiselerimi giydim. Bebek arabamı ve bebeğimi aldım yanıma. Gittim yanlarına... Oynadım, kafamı çevirdim, güldüm... “Tamam bu yayınlanacak” dediler.
Bugün gerçekten de TRT’de bir dizide oynuyorsunuz. Çok ilginç...
Evet. Bir de küçükken ilginç bir şey yaşadığımda, başıma bir şey geldiğinde, yaramazlık yaptığımda falan bu olaylar kendiliğinden gazetede çıkıyor zannediyordum. O zaman tabii bilmediğim için bu işlerin nasıl oluğunu... Ertesi gün eczaneye gelen bütün gazetelere bakıyordum içinde var mıyım acaba diye.
İstanbul’a geldiğinizde zorlandınız mı?
İlk yıl ağla ağla, yastıkların altında geçti. Ben çok rüya görürüm, çok severim rüya görmeyi. İstanbul’a geldiğim ilk zamanlarda rüya falan göremiyordum. Kafam çok karışıktı. Yolda birine bir adres soruyorum ama bir yandan da korkuyorum... Bir de küçük yerde insan alışıyor ya sıcakkanlı davranmaya... Burada nasıl davranacağımı bilemedim. Karşıdan karşıya geçerken bile korkuyordum.
ALINTIDIR : AYDİL DURGUN / aydil.durgun@milliyet.com.tr
Yorumlar
Yorum Gönder
Zeynep Çamcı Fan Sitesidir.
Destek için konulara yorum yapınız..
Teşekkürler.
www.zeynep-camci.blogspot.com